kürtçe dedin, nasıl bi dildir, dedin. Hiç duymadım, duymak isterdim dedin. O zaman, çocukken olur ya hani, yerli malı haftası geldi aklıma. ya da sen bilmezsin, parisde yerli malı haftası yoktur belki de, yerli malı dediğin nedir ki pariste, bi şişe şarap, bi dilim küflü peynir. biz ona belirli gün ve haftalar deriz, belirlemeden rahat edemiyor muyuz ne, ya da öyle günler ve haftalar yılların arasında kaybolmasın diye içlendiğimizden mi, bilinmez. İşte vardır öyle belirli gün ve haftalarımız ve yerli malı haftalarımız. O günlerde herkes evinden bişey getirir, masalar birleştirilir, herkes evinden getirdiklerini kor masanın üstüne, herkes masanın üstüne koyduklarını çekinerek bi ürkerek koyar ki içinden acaba beğenirler mi benim getirdiklerimi diye sorar. İşte öyle bi gündü, annem pek sevmezdi öyle belirli gün ve haftaları, ve fena depresyondaydı ben çocukken, uyandığımda, annemi paltosunu giymiş, gitmek isterken gördüğüm olurdu çok. Bende de ondan kalmış belki de sürekli gitme hissi. İşte öyle bi gün, ben de hatırlatmamıştım ona bi gece önceden, yerli malı haftamızı, ki bu haftada illa ki, yerli olacak getirdiğin. Sabah uyandığımda, ki bi öğle saatiydi, aklıma gelmişti, yerli malı haftası olduğu, anneme söyledim, beni umursamadı mı ya da bilmiyorum neydi sebep, marketten bişeyler alırız dedi.ben de o sırada, televizyonu açıp, devlet kanalındaki, tarım belgeselini izlemeye koyuldum, gülme, bazen işe yara bu bilgiler. Yaramasa da, işte anne depresyonundan uzak tutar. Bi haber vardı, türkiyedeki kivi ağaçlarından bahsediyordu. Kivilerin yetişme ortamından falan filan. Sanırım, yeni farketmişler türkiyede de kivi ağaçlarının yetiştirilebileceğini. Bilmiyorum, ilkokul çocuğuydum. İlkokula 8 yaşında başladığım hesap edilirse işte en fazla 10 yaşlarındaydım. Ben evde ses olmasından korkarak onu izlerken, annem okula gitme vaktimin geldiğini söyledi, eh tabii önce markete uğramamız gerekecekti. Asansöre binip dokuz kat aşağı indikten sonra, zemin katta oturan genç komşumuza ratlamıştık. Kadın, nereye gittiğimizi sorunca, depresif ve uykulu 30 lu yaşların sonundaki güzel annem, anlattı durumu. Ve, ( hayatımdaki tesadüflerin mucizevi halini bizzat yaşamış biri olarak, hiç şaşırmayacağına eminim)
kadın, bizde bi poşet dolusu kivi var dedi. Hah? Kivi mi? Dedi annem, ama bu yerli malı haftası? Kivi türkiyede yetişiyor mu? Hemen atladım tabii, anne ben bu sabah trt4 te izledim, artık türkiyede de kivi yetişiyormuş. Annem şüpheli baktı bana, ama bi an önce uyumak istediğinden, inanmak daha kolay geldi. Eh ben de böylece bi dolu kiviyi sırtlayıp gittim okula.Eh o güzel zaman geldi çattı, masalar birleştirildi, o üzerinde meyve sebze resimleri olan karton şapkalar takıldı, herkes, çantasından dolmalar, sarmalar, elmalar, armutlar ve mandalinalar çıkarırken, ben elimi daldırdığım çantamın içinden bikaç tane kivi çıkarıp koydum masanın üzerine. Tahmin et. Gülmediler yok. Sustular, bi kısmı kivinin ne olduğunu bilmiyordu galiba, amerika avrupa görmüş zengin çocukları cahilliklerini belli etmekten kaçındılar. Bi kısmı da, ama bu türkiyede yok kiiiiiiii, diyerek ispiyoncu örnek öğrenciyi oynadılar. Bense, önce bi omuzlarımı düşürüp, şaşkın gözlerle etrafıma baktım. Dudaklarım titredi, ya ağlayacaktım ya konuşacaktım. Baktım ve baktım. Kivi dedim, güzeldir. Hem dedim. Kivi de buralıdır, bizdendir. Sabah trt4te izledim.
İşte, sen dediğinde bu Kürtçe nasıl bi dildir, diye. Yerli malı haftasına kivi götürmüş çocuk oldum yanında. Ağlasam mı konuşsam mı bilemedim. Ama bizdendir Kürtçe, trtşeş de izledim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder