Peki ben ne yapıcam şimdi Orhan Bey?
Yine alışılageldik,boğazla mide arasında reflüyü anımsatan gidiş gelişler,korkuya benzer tatsızlık dalgaları.
Korkuya benzer,tam korku değil,korkudan uzak da değil.
Yastığa başını koyunca,kulak memesiyle köprücük kemiği arasında,şah damarının pıtpıt pıt durmaksızın atışı,kalpkrizini anımsatan,dalga dalga vücuda yayılan ölüm korkusu.
Uykusuzluğa mahkum olmaktan daha korkutucu ne olabilirdi ki tüm şehir uyumuş,bütün gece canhıraş sevişmiş üst komşum,doygun ve yorgun bedenini ılık bir duşun ardından nihayet yatağına serivermişken,uykusuzluktan ve onun hırpalayıcı bağımlılığından daha korkutucu ne olabilirdi ki?
Neden bu güzelim karanlığı boşa harcıyoruz ki?
Gece huzursuz bi bebek gibi ağlasa,dünyanın tüm huzursuz bebekleri birleşip ağlasa ve uyandırsa bizi,hepimizi.Şimarma hakkı olan tüm ehli şimarıklar,deliler,yaşlılar,bebekler ve deliye yakın tahammül edilmesi zorunlu insan katmanları..Ağlayıverseniz de bi gece..
Hani sahur vardır ya.misafirliğe gittiğim dinibütün ailelerin evlerinde rastladığım,geceyi tam ortasından yaran yemek şöleni.Uykulu uykulu,güzel bi rüya gibi ağır ağır ve doygunlukla mideye indirilen böreklerin dayanılmaz huzuru.Hem bu dünyaya hem öbür dünyaya hizmetin en dünyevi biçimlerinden biri.Başlı başına geceyi yarıyor olması bile takdire şayan tören.
İşte o zaman oruç tutmadığım ve dinibütün bir aileden gelmediğim ve misafir olduğumdan salonda uyuduğum için,mis kokan soğuk çarşafların arasından başımı kaldırır gözlerimi kısık kısık açar,telaşlı yeme törenine dalardım..Yorganın içinden gözlerimi bi açar bi kapatır,evin kadınlarının bi yandan masaya yemek yetiştirme bi yandan da mutafkla salon arası gidiş gelişlerde ellerindeki tabaklardan usta elleriyle ağzılarına bi poğaça bi börek yerleştirivermelerine hayran kalırdım.
Şimdiyse,bu huzursuzluk uykusuzluk nöbetlerinde,sanki tertemiz,eliçabuk bi evhanımının tüm maharetiyle yerleştirdiği bibloları gibi zihnimin sehpalarına arada bi tozunu alıp yerleştirdiğim bi dolu imge,kelime,fotoğraf ve anı yerle bir olmuş gibi.
Ne yaptınız Orhan Bey?
Hayatla kurmaya çalıştığımız örnek ve uyumlu ve çalışkan ve sıradan ve takdire şayan bağ zaten dinamitlenmişti Oğuz Atay tarafından.
Zaten artık eskisi gibi değiliz.Mutluluk numarası yaptığımızı farketmek oldu ölüm fermanımız.Arabesk de severiz ondandır bu yaralı cümlelerimiz.
Ama şimdi aklımızın içinde kelimeler cümlelerden,harfler kelimelerden kopma çabasında,biz de anlamdan uzaklaşıp esrar ve sır peşindeyiz.
Rüya kurmayı bilmemişiz Orhan Bey.Hayallerimiz eksik kalmış biraz.Gerçekçi değil demişiz oyunlardan vazgeçmişiz.Görkem,gösteriş,sabah erken kalkma baskısı.ya boyun eğmenin ya asi olmanın dayanılmaz rahatlığı.
Ayna tutmaksa eğer,aynanın "sır"rı nerde?
Aklının sınırlarına erişemediğim dikişnakış ve örgü ilahesi diyordu ki televizyonda:sevgiliniz,kocanız iş gezisine çıktığında onun gömleğini ortadan kesin,dikip bir yastık yapın.Kafanızı da tam koltuk altıyla göğüs arasına yerleştirin.Peki Zeki Müren de bizi görecek mi diye sormak isterdim ona bütün saflığımla.
Gece uykusuzluklarına koltukaltı ve omuz aranıyor.
Birlikte uyumanın kaçınılmaz esirliği.
Uykusuzluk tedavisi veren yerler için ne derdi acaba Foucault?Onları yerle bir etmeli miyiz?Gecelerimizi geri istemeli miyiz?
Uyudunuz mu Orhan Bey?
Bi kedi gibi koltukaltınızla omzunuz arasına koysam başımı,gözlerimi kapayıp,şimdi saçmaladığım gibi,ne uyuyabilen ne düşünebilen bi şaşkınlık ve mahmurlukla,"kelimeleriniz" desem..
Aklım sanki beynim yerinden oynuyor.Bir İsa figüründen çok bi Nietsche bi Poe sunuz desem.
İki aydır denizde yürümeye çalışır gibi vazgeçmeden kelimelerinize bakıyorum.Gözümün önünden geçen harfler,yüzler,yazı ve işaretler.Dayanamıyorum artık.Ben bu kadar güçlü değilim.Ne bi başkası olup kendi çaresizliğimi seyretmeye ne de sizin kelime oyunlarınıza esir olmaya niyetim var.
Anladınız mı Orhan Bey?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder