15 Kasım 2009 Pazar

(Duru bu bir tesadüf tanımına ihtiyacım var diye düşündüm, akan suya dalarken. Yoksa nasıl açıklayabilirdim ki bunca karmaşayı. Duru dupduru bi tesadüf tanımı, -hiç bir oryantalist yoruma mahal vermemeli.
Öyle bi tesadüf tanımı olmalı ki bu, ne baştan İstanbul'u bi sırlar şehri olmaya hapsetsin, ne de gri gerçekçi safsatalarla hayal kurmayı engellesin.

“yalnız ihtimallere bağlı olduğu düşünülen olayların kesin olmayan, değişebilen sebebi”
diyor Türk Dil Kurumu.

Hem korkağım ben, kapıdan dışarı adım atmamak için bin türlü neden bulabilirim şu koca-küçük-17 m2-odanın içinde. Cüzdanımdan bozuk paralarımı çıkarıp tekrar tekrar saymak umutsuzluğun keyfini verir bana:- say say tekrar, belki evden çıkmamam için yeterli keyifte, yeterli pahada-dırlar-..

Aslında sıradan bi korkak için- bütün gün perdelerini, koyu renk perdelerini kapalı tutan, kapıdan çıkmadan önce karşılaşmaktan korktuğu için birileriyle, kapıya kulağını dayayıp tam sessizlik bekleyen- fazla derin düşündüğüm söylenebilir.
Sıradan bi korkak:
Saçları dağınık diye aynaya bakamaz, dişleri pis diye dişlerini fırçalayamaz.
Kendini beğenmiş bi korkak belki de, şu kendi yansımasını camda gördüğünde gözünü alamayan cinsten.
Günlerini hiç bişey yapmadan geçirmesine hep ortalama inanılırlıkta bahaneler bulabilen..
Kendini tüketmekten, acı verici hazlar alabilen..
Işık istiyorum artık,
üzerinde yeldeğirmenleri var yorganın, mavi kırmızı çiçekleri var pijamanın. Görmek istiyorum.
Yabancılaşmanın ölçüsü, derecesi var mıdır ki.
Sokakta mutlu taklidi yapan benle odamda mutsuzluk çeşitleyen ben arasında fark var mı ki.
Ama hoşuma giden ben, nedense tükenmiş olan.
Ben de beklemezdim kimseyi, ben de derdim ki unuttum unutabildim.
Ama hoşuma giden ben, susamadı yine.
Çay içer misin dedim kendime( hayat bi çeşit vakit geçirme çabası).
Pasif yok, olamıyor insan pasif. Arkadan,ordan burdan birisi çekiştiriyor illa ki.
Yalnız olmak ya, ne ürkütücü gelir insana. Hep yalnızlığını seviyorum bu havaların.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder